Haber 28.01.2023 00:00:00 / Okunma Sayısı: 431

Diş hekimliğinin Canan Karatay’ı olacaktım

Diş hekimi Yakup Mert Kızılkoca, "Pulpanın Işığında" romanını Dental Haber'e anlattı

Dentalhaber (Ankara)

Yakup Mert Kızılkoca, hastalarını bitirdikten sonra kaleme kağıda sarılanlar diş hekimlerinden... Kaleme aldığı öykü ve denemelerden sonra “Pulpanın Işığında” isimli bir romanını da okuyucuları ile buluşturdu. Diş hekiminden teknisyene, öğrenciden hocaya kadar dental dünyanın tüm aktörlerini eserinde masaya yatırdı.  Aykırı söylemleri belki de onu kendi söylemi ile diş hekimliğinin Canan Karatay’ı yapacaktı.  “Kendini tutmak” veya “bin düşünüp bir söylemek” gibi günümüzün geçerli akçelerine rıza göstermeyen genç yazar, Dental Haber’in sorularını yanıtladı.  Yer darlığı sebebiyle tamamını internet sitemizde yayınladığımız röportajın önemli satırbaşlarını burada sizlerle paylaşıyoruz.

-Nerede doğdunuz? İlk, orta ve liseyi nerede ne zaman bitirdiniz?

Ankara’da doğdum. Kurtuluş İlköğretim ve Avni Akyol İlköğretim okulunda okudum. Ankara Gazi Anadolu Lisesinden 2014 yılında mezun oldum.

-Üniversiteyi nerede okudunuz? Yüksek lisans eğitimi aldınız mı?

Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde okudum. İtalya Unicamillus Üniversitesinde Oral İmplantoloji eğitimi aldım.

-Neden diş hekimi olmaya karar verdiniz?

BABAM DİŞ HEKİMİ OLMAMI İSTEMEMİŞTİ

Babam diş hekimi olduğu için dükkân hazırdı. Bu noktada hep babamın zorlayıp zorlamadığını sorarlar. Babam diş hekimi olmamı istememişti. Mantıklı bulduğum için ben seçmiştim, para kazanmak ve hayatımı geçindirmek için, gerçekten ilgi duyduğum için değil. İlgi duyduğum asıl alan ise üzerine konuştuğumuz alan.

Roman neyi anlatıyor?

Roman öncelikle hevesli bir diş hekimliği öğrencisinin fakülteyi keşfini anlatıyor. Yavaş yavaş camiayı tanıyan ve fantastik güçlere sahip olan, dişlere elleriyle yön verebilen ana karakterimizin yaşadıklarıyla bir canavara dönüşü adım adım izleniyor. Yol boyunca diş hekimleri, akademisyenler, malzeme tedarikçileri ve teknisyenler hayli hırpalanıyor fakat kitap temelde, yaşadığımız bütün sorunların ancak birlik olunarak ve birbirimizi severek üstesinden gelebileceğimiz ana fikrine sımsıkı sarılıyor. Kitap bittikten sonra kitabı okuyanlara umutla diş hekimlerinin birbirine sımsıkı sarıldığı ve birbirini sevdiği gerçek bir dünya mümkün mü diye sormuştum. Ne yazık ki beni saf bir hayalcilikle suçlamışlardı. Kitap temelde diş hekimlerini bir kardeşlik, bir birlik olarak görmek istiyor ve bu olmadığında başımıza gelecek felaketleri anlatıyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

-Roman yazmaya sizi iten sebep neydi? Eskiden öykü deneme girişimleriniz var mıydı?

Hep büyük bir şeyler yazmak istemişimdir. Fakat öğrencilikten vakit bulamamıştım. Roman aperatif değildir, ana yemektir ve ben ana yemeği severim. Eskiden çok öykü, deneme yazmışlığım var. Bunlar içinde dergilerde yayımlananlar çok. Üslubumun temelini bunlar oluşturuyor.

-Romanı ne zaman yazmaya başladınız? Kaleme alış süresi ne kadar sürdü?

Romanı düşünmeye 2019’un başında başladım. 2019 Haziran’da yazma süreci başladı ve altı ay kadar bir sürede roman taslağı oluştu. Bir senelik süreçte ise taslak son haline getirildi.

DİŞ HEKİMLİĞİNİ SOSYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİREN ACIMASIZ BİR ROMAN

-Romanınızı kurgularken mesleğinizin katkısı ne ölçüde oldu?

Romanın konusu diş hekimliği olduğu için bu mesleği yapmayan biri tarafından bu romanın yazılması imkânsız gibi geliyor. Roman diş hekimliğinin bilimsel olarak değil sosyolojik olarak değerlendirildiği acımasız bir romandı. Yeni mezun bir diş hekimi mesleği ne kadar tanıyabilir ve meslek üzerine bu kadar çok yakıcı şeyi söyleme cüretini nasıl gösterir sorusunun cevabı ise babam vasıtasıyla otuz yıllık bir tecrübeyi yutmuş ve onlarca diş hekimini tanıyor olmam.

HİKAYEMDEKİ GERİLİMİ ARTTIRDIKÇA KALP ATIŞLARIM DA HIZLANIR

-Romanı nasıl ve nerede kurgularsınız? Muayene ve tedavi ettiğiniz bir çocuk veya yetişkin öykü kurgusuna katkı sağladığı olur mu?

-Romanı hızlı tempoda yürürken ve müzik dinlerken kurgularım, kalp atışlarımın artması hikâyedeki gerilimi artırır. Hikâye topluca kurgulanan bir şey değildir. Hiç belli olmayacak anlarda gelen ilhamların bulunduğu bir torbadan doğru olayları seçmelisiniz. Bu ilhamlarla oluşturduğunuz iskelet ana hikâyeye hizmet etmeli. Fakülteyi bitirir bitirmez romanı yazmaya başladığım halde tedavi ettiğim birçok hasta kurguya katkı sağladı. Davranışları, arzuları, beklentileri, tanıdıklarıyla hastalar bambaşka bir konu…

EVDE YA DA KAFEDE YAZARIM

-Yazma ortamınız daha çok neresidir? Kurgularken, yazarken veya not alırken muayenehaneyi de kullandığınız olur mu?

-Muayenehane yazı yazılabilecek bir ortam değil. Bir kere bir ofis değil. Hastalar ve asistanlar diş hekimini sürekli içine çeken bir karadelik ve insanın dikkatini toparlaması imkânsız. Bu sebeple ya evde yazarım ya da kafede.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZARLAR DİŞ HEKİMLERİNE HASTA GÖZÜYLE BAKIYOR

-Eserinizin yazılmış İlk Diş Hekimliği Romanı olduğu belirtiliyor? Dişhekimliğini konu alan başka yazarlara denk geldiniz mi?

-Diş hekimliğini konu alan başka yazarlar elbette var ancak o kadar kısıtlı ve diş hekimliğine uzak ki bunların bir anlamı kalmıyor. Çünkü hepsi diş hekimine hasta gözüyle bakıyor ve meslek üzerine bayağı espriler yapıyor. Diş hekimleri, insanların hayatının bir kenarından kısa süreliğine geçmiş duygusuz varlıklar gibi ele alınıyor. Hâlbuki burada teknisyenleriyle, hastalarıyla, öğrencileriyle, meslek erbabıyla, akademisyeniyle, satıcısıyla dev bir dünya yatıyor. Ve bu dev dünya kimse tarafından yazılmış değildi. Bugüne kadar…

DİŞ HEKİMLİĞİ CAMİASININ DA KARANLIK YÜZÜ VAR

-Kitabın tanıtım yazısında “diş hekimliği camiasının karanlık yüzüyle” ifadesi geçiyor? Gerçekten de böyle bir karanlık yüz söz konusu mu?

-Her sektörün karanlık yüzü vardır ve diş hekimliği de sağlık sektörünün bir dalıdır. Konu burada sağlığın bir sektör olarak kabul edilmesi ne yazık ki. Üzerinde ekonomi dönen bir kavram olduğu için sağlık sektörü ne yazık ki ‘’duygusal’’ faktörler ve etik değerler konusunda dilemma yaşıyor. Sektörde, etik değerleri tartışmalı olan binlerce çalışan var. Bunlar malzeme tedarikçisinden hekimine, akademisyeninden teknisyenine herkes için geçerli. Akademide ise çok kıymetli hocaların varlığı kadar egolarına esir düşmüş, vicdanı hür olmayan, koltuk uğruna rekabetin her türlüsünden geri durmayan meslek erbapları da mevcut. Roman buna bir eleştiri niteliğinde gelişti.

DİŞ HEKİMLİĞİNİN CANAN KARATAY’I BEN OLACAKTIM

-Roman kitap raflarında yer aldığından bu yana olumlu veya olumsuz ne gibi tepkiler aldınız?

Gelen tepkilerden aforoz edilebileceğimi yani meslekten men edilebileceğimi bile düşündüm. Çünkü okuyan herkes bu romanla başıma bela alabileceğimi söyledi. Diş hekimliğinin Canan Karatay’ı ben olacaktım herhalde. Yine de birilerinin diş hekimliğinin yozlaşmış yüzünü anlatması gerekiyordu. Ne yapsaydım, korktuğum için bütün bunları anlatmayıp uzaktan izlese miydim? Biliyorsunuz bütün diş hekimlerini benim yazdığım çerçeveye sokmak akıllıca olmaz ancak bu kitap genel olarak öğrenciye mesleği sevdirmek bir yana nefret ettiren akademisyenleri, hekim arkadaşının hastalarını etik dışı şekilde kendine yönlendiren hekimleri ve işi hekimlik kavramının dışına taşıyarak turizm otelcilik yahut show dünyası havasına büründüren hekimliği farklı bir boyuta taşıyan hekimleri eleştiriyor. Unvan almış ancak hekim olamamış bu insanlarla mücadele etmekten onur duyarım.

-Yeni bir edebi projeniz var mı?

Yazarın lanetidir yazmak. Yazmazsa, yazmaktan başka hiçbir şeyin içine anlam sığdıramaz. Yazmazsa da eninde sonunda yazar. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır. Dükkânıma hoş geldiniz.

KİTAPTAN BİR ALINTI:

“İnsan vücudunun en sert maddesi diştedir. Onlar ağzın ayakkabısıdır. Onunla basar, ona kötü bakar, onu rezil eder, onu çürütürsünüz ama gene de sesini çıkarmaz. Söylediğiniz her kelimede deliniz yine dişinize çarpar. Eğer çarpmazsa onu da muhtemelen söyleyemezsiniz. Dişler ilginç varlıklardır; vücuda vücut dışından sokulmuş, sanki oraya ait değilmiş gibi görünen ve her biri kendi içinde bir ömür barındıran mühim organlardır. Halbuki dişler canlı bile görünmez. İnsana dişinin canlı olduğunu hissettiren yegane ve hayli kuvvetli cevap aslında dişin en büyük sesidir: Ağrı. Bu noktadan baktığınızda dişler sandalyesinde oturmuş ve ölüm sessizliğine ulaşmış, insana pek benzemeyen ama insan olmadığını iddia edemeyeceğimiz bir cesede benzer. İşte bu ceset yanına yaklaşıp dürtüklediğinizde uyanıyor ve bir zombiye dönüşüp deli gibi bağırıyorsa; bu ağrıdır.“

KİTABIN KÜNYESİ: 

Pulpanın Işığında 

Yakup Mert Kızıkkoca

Sokak Yayın Grubu

1. Baskı Eylül 2021

 

0 Yorum Yapılmış

Habere Yorum Yap

E-BÜLTEN KAYIT

Diş Sektöründeki gelişmelerden mail yoluyla haberdar olmak için e-Postanızı kaydedebilirsiniz..

Mailinizi girdikten sonra kaydol tuşuna basınız