Haber 8.02.2024 00:00:00 / Okunma Sayısı: 330

Antik sakız, taş devri dental sırlarını ortaya çıkardı

Dr. Emrah Kırdök'ün çalışması Scientific Reports'da yayınlandı.

Mersin (Dentalhaber) Mersin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoteknoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Emrah Kırdök, 10 bin yıl önceki bir antik sakızdan yola çıkarak taş devrinin ağız ve diş sağlığına ait önemli verilere ulaştı. Dr. Kırdök'ün bu çalışması dünyanın en çok atıf alan dergilerinden birisi olan Scientific Reports dergisinde de yayımlandı.

Dr. Kırdök şu an Göteborg olarak bilinen İskandinavya’nın batı kıyısında yaklaşık 9700 yıl öncesine ait bir kamp yeri üzerinde çalışma yürüttü. Kampta alanı çevresinde taş devri insanlarının çeşitli işlerinde kullanmak için ağızlarında çiğnediği Huş ağacı katranlarına rastlandı.

Burada balık tutarak avlanan ve besin veya diğer amaçlar için toplayıcılık yaparak hayatlarını sürdüren taş devri insanları huş ağacı reçinesi çiğneyerek bir tür yapıştırıcı yapmaya çalışıyorlardı.

Dr. Kırdök ve arkadaşları 1990'larda İsveç'in Huseby Klev kentinde yapılan kazılarda elde edilen antik sakız olarak adlandırılan huş ağacı reçinesini  incelediklerinde 10 yıl öncesinde yaşamış bir çocuğun  ciddi bir diş eti hastalığı yüzünden hem geyik etini yemekte hem de reçineyi çiğnemekte sorun yaşadığını belirledi.

Bilim insanları yine huş katranı örneklerinin mikrobiyal profillerinin, modern insan ağzında, antik insan diş plağında ve 6 bin yıllık çiğnenmiş huş katranı örneğinde bulunan mikroplara en çok benzediğini buldu. Bu, Huseby Klev'den alınan örneklerin insanlar tarafından çiğnendiğini gösteriyor. Araştırma ekibi ayrıca Treponema denticola, Streptococcus anginosus ve Slackia exigua gibi genellikle diş eti hastalığıyla ve Streptococcus sobrinus ve Parascardovia denticolens gibi diş çürümesiyle ilişkilendirilen çeşitli bakterilerin bolluğunun arttığını da tespit etti.

FOTOĞRAF: Mersin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoteknoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Emrah Kırdök, 10 bin yıl önceki bir antik sakızdan yola çıkarak taş devrinin ağız ve diş sağlığına ait önemli verilere ulaştı. Dr. Kırdök'ün bu çalışması dünyanın en çok atıf alan dergilerinden birisi olan Scientific Reports dergisinde de yayımlandı.

Araştırma avcı-toplayıcı grup üyelerinin diş eti hastalığından etkilenme olasılığının yüzde 70-80 arasında olduğunu da ortaya koydu.  Eski avcı-toplayıcı toplumlarda dişlerin kavrama, kesme ve yırtma gibi görevleri yerine getirmek için daha yaygın kullanılması sebebiyle diş eti hastalığına neden olan mikrobiyal türlerle temasa geçme riski de bu nedenle artıyor.

Stokholm Üniversitesi Arkeoloji ve Klasik Çalışmalar Bölümü’nde doktora sonrası araştırması sırasında bu antik sakız materyalini analiz etmeye başlayan ve orta taş dönemine (Mezolitik) tarihlenen antik sakızlarla ilgili metagenomik çalışmayı koordine eden Dr. Kırdök, Çiğnenmiş sakızının  DNA dizileri açısından çok zengin bir materyal olduğunu tespit ettik. Bununla birlikte hem bir diş eti hastalığı olan periodontit ile ilişkili olduğunu bildiğimiz bakterileri hem de daha önce çiğnenmiş tüketilmiş  bitki ve hayvan DNA materyali bulduk." ifadelerini kullandı.

Orust’taki Huseby Klev bölgesinde 30 sene önce yapılan kazı çalışmalarında, yontma taş kalıntılarla birlikte M.Ö. 10040-9610 (kalibre edilmiş) yıllık çiğnenmiş huş ağacı reçinesi bulundu. Elde edilen yontma taş materyali aynı zamanda taş devri (mezolitik) dönemine ait bir işaret olarak kabul ediliyor.

İstanbul Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünden Dr. Andrés Aravena, antik sakız materyalinden elde edilen verilerin bilgisayar üzerinde analizleri aşamasında Dr. Emrah Kırdök ile birlikte mesai harcadı.

DNA karışımından farklı türlerin tespiti üzerine çalışmanın zorlayıcı bir görev olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünden Dr. Andrés Aravena ‘’Farklı türlerin ve organizmaların tespit edilmesi için birden çok hesaplamalı analiz aracı kullanmamız gerekmişti. İhtiyacımız olan araçların hepsi antik DNA uygulamaları için uyarlanmış değildi. Bu nedenle harcadığımız zamanın çoğu bu araçları kullanabilmek için gerekli ayarlamaları yapmakla geçti. Antik DNA metagenomiği hala gelişmekte  olan bir alan olmasına rağmen, bu tip bir materyal üzerine yapılan çalışma sayısı henüz pek fazla değil.” şeklinde konuştu.

Bu çalışma üzerinden yürütülen projenin başında yer alan Stokholm Üniversitesi Paleogenetik Merkezi'nden Prof. Dr. Anders Götherström de ‘’Bu çalışma, İskandinavya’nın batı kıyılarındaki küçük avcı-toplayıcı grubunun hayatıyla alakalı anlık bir görüntü sağlıyor. Bence bu harika bir şey. İncelediğimiz bu materyal sayesinde İskandinavya’nın batı kıyılarında 9700 yıl önce yaşayan bu gençlerin geyik, alabalık ve fındık tükettiklerini ve içlerinden birinin ciddi düzeyde diş problemleri yaşadığını biliyoruz.’’ dedi

0 Yorum Yapılmış

Habere Yorum Yap

E-BÜLTEN KAYIT

Diş Sektöründeki gelişmelerden mail yoluyla haberdar olmak için e-Postanızı kaydedebilirsiniz..

Mailinizi girdikten sonra kaydol tuşuna basınız